Ana içeriğe atla

Kırım'ın Çileli Kaderi (Kırım'ın Kıylı Tağdırı)


Türk halklarının günümüze kadar en zayıf kaldığı nokta, birbirlerinin tarihlerinden ve medeniyetlerinden habersiz olmalarıdır. Bir halkta tamamen unutulmuş olan fakat bir diğer Tük halkında hala yaşayan değerler son derece çoktur. Bu kopukluk, kendisini en çok edebiyat alanında göstermektedir. Kırım’daki Türkler de, Türk dünyasının bir kolu olup, daha çok Kırım Tatarları olarak anılmaktadırlar ve diğer Türk halklarıyla birçok ortak yönleri bulunmaktadır. Halk edebiyatçısı C.Berikov, Tatar Folkloru adlı ders kitabında Batır Şora destanından hareketle Kırım’ın diğer Türk halklarıyla olan benzerliklerini ele almaktadır.

Bahsedilen destanın sadece önemsiz birkaç ayrıntısında bazı farklılıklar göze çarpmaktadır. Örneğin, destanın Kırım Tatarca sürümünde kahramanlar Asan ve Ayvaz iken, Kazakça sürümünde Hasanhan ve Avezhan’dır. Bunun yanında “Yel esmese ağaç sallanmaz.”, “Çalışan yer.”, “Güzel güzel değil, onu alan güzeldir.”, “At dişinden, er işinden belli olur.”, “Çocuklu ev bazar (pazar), çocuksuz ev mezar.” gibi Türk dünyasının hemen her yerinde kullanılan atasözleri ve deyişler de ortaklığın bir diğer kanıtıdır.

Kırım Tatarları’nın, günümüze kadar gelmiş Tahir ile Zühre, Narkamıs, Aşık Garip, Arzu Kız gibi hikayeleri de tüm Türk halklarında vardır. Özellikle Aşık Garip hikayesi Azerbaycan ve Türkmen halk edebiyatlarında çok eskiden beri olmakla beraber, Tahir ile Zühre hikayesi tüm Müslüman topluluklarında bilinmektedir.

Kırım yarımadasına ilk olarak M.S. 375’te Hunlar gelmeye başladılar. 9. asırda da Oğuz ve Peçenekler bölgeye gelmiştir. 11. asırda Kıpçak boylarından Nayman, Manğıt, Kanlı, Alrı gibi boylar yerleşmişlerdir. İlerleyen tarihlerde Altın Ordu devletine katılan Kırım’ın dili Kıpçakça olmuştur. Kırım Tatar bilim adamları, Kıpçakça sözlük Codex Cumanicus’un 13. asırda Kırım’da yazıldığını kanıtlamışlardır. Kırım Tatarlarının ilk şairi olarak bilinen Mahmut Kasım, Yusuf ile Züleyha destanını ilk defa yazan kişidir.

Kırım Tatarlarının yakın devre ait eserleri 17. yüzyılda başlamaktadır. Canmuhammet, Kırım Tatar halkının en büyük klasiklerindendir. Onun 17. yüzyılda yaşadığını, ardında da erişilmesi güç bir eser olan Sefernâme’yi bıraktığını biliyoruz. Bu destanda Kırım Tatarlarının acı-tatlı günleri anlatılırken, ülkenin Polonyalılara karşı Japorog Kazakları ile birleştiği de geçmektedir. Arşiv belgelerine baktığımızda da, Ukrayna’dan gelmiş bir yardım talebinin Kırım tarafından kabul edilmesi bu destanı doğrulayan bir kayıt olarak görülüyor. Bu durum ise, özellikle Rusya’nın Tatarların Kırım’a yerleştiğinden beri Ukrayna ve Rusya’nın huzurunu bozduğuna ilişkin iddialara en güzel cevaptır.

17. yüzyılda yaşamış Âşık Ömer’in eserleri de çok değerlidir. Âşık Ömer’in elyazması eserleri Ankara ve İstanbul kütüphanelerindedir. 18. asrın ise en büyük şairi, en önemli eseri Kefe Destanı olan İsteti’dir. Destanın ana konusu, Kırım’daki Rus mezalimidir. Aynı konuyu işleyen bir başka şair de, Eşmırza’dır. Onun eserlerinde de, Rus ordusunda askere alınan Tatar gençlerinin “Bu yaban elde ölürsek mezarımızın üzerini kapatacak kimse de olmaz. Cesedimizin üzerinde ağlayacak kız kardeşlerimiz de bulunmaz.” şeklindeki yakınmalarına da yer verilmektedir. Kırım’ın Osmanlı Devleti’nden koparılmasının ardından Rus saldırı ve mezalimleri asırlar boyu üstü kapalı kalmıştır. Son yıllarda ise bu konuda araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Başta Türkiye’den bilim adamları olmak üzere birçok araştırmacı Kırım Tatarları’nın edebiyatlarına silinmez şekilde işleyen Rus mezalimini incelemeye başlamışlardır.

Rus istilasına kadar bir tek Rus’un bile olmadığı Kırım’da, sonu gelmez eziyetler ve baskılar sonucu birçok aile Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Çarlık Rusya’sı da bu olayı “Kırım’ı gereksiz insanlardan temizleme operasyonu” olarak adlandırmış ve her Osmanlı-Rus savaşında baskılarını artırmıştır. Özellikle dil ve tarih konusunda çok yoğun baskılar altında kalan Kırım Tatarları, Rus dili ve tarihini öğrenmekten, ne kendi dillerini ne de kendi tarihlerini öğrenmeye fırsat bulamamışlardır. 1783-1883 arasında Kırım Tatarca hiçbir kitabın basılmamış olması bu durumun en açık göstergesidir.

Kırım Tatar halkı içinde, hiç şüphesiz en büyük değeri olan insanlardan biri, Gaspıralı İsmail Bey’dir. Hayatı boyunca bir Osmanlı subayı olabilmek için uğraşan İsmail, bu isteğine kavuşamasa da halkına ve tüm Türk dünyasına çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Hizmetlerinden belki de en büyüğü, bir gazete çıkarmaktı. İlk defa, 10 Nisan 1883’te Tercüman gazetesinin ilk sayısı çıkmış oldu. Gazetenin önemli tarafı diliydi. İsmail, gazeteyi Osmanlı diliyle çıkarmaktaydı ve makalelerde de Osmanlı Türkçesi hâkimdi. Kıpçak ve Oğuz dilleri kurallarında çıkan gazete tüm Türk boyları tarafından anlaşılabilmekteydi. Bu gazeteyle birlikte, Türk dünyasında ortak dil meselesi gündeme gelmiş oldu. Bu deneyimden anlaşıldığı üzere, Türk dillerinin iki büyük kolu olan Kıpçak ve Oğuz dillerinin birbirine yaklaştırılması çok faydalı olabilecektir. Çektiği çile, edebiyatına silinemez bir şekilde yansıyan Kırım Tatarları’ndan öğrenilen bu gerçek, Türk edebiyatının da şahlanmasında bir anahtar görevi görebilecektir. Özellikle Kırım ve Türkiye’de konuşulan lehçelerin birbirlerinden çok da uzak olmayışı bu konudaki umutları artırmaktadır.

Yorumlar

Çok Okunan | Most Read

Ege’deki Enerji Tesislerimizi Kıbrıs’taki Askerimiz Koruyor

Türkiye, denize kurulacak ilk rüzgar enerjisi santralini, Ege kıyılarının kuzey kesiminde veya Trakya’nın Karadeniz kıyılarında inşa etmeyi tasarlıyor. Bu sebeple, özellikle kuzey Ege’de yoğunlaşan enerji tesislerimizin güvenliğini tekrar gözden geçirmenin tam zamanı. Bunu gerekli kılan başka ek sebepler de var. Türkiye’nin yoğun dış politika gündemini ve askeri operasyonlarını fırsat bilen Yunanistan’ın, Ege’de mütecaviz girişimlerini sıklaştırması ve ısınan doğu Akdeniz jeopolitiği, Ankara-Atina arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlar. Ankara’nın Vaşington ve Brüksel ile ilişkilerinin bozuk olması da, Atina’nın elini güçlendiriyor. Daha fazla enerji yatırımının kuzey Ege’de toplanması ise, halihazırda Yunanistan hava kuvvetlerinin tehdidine açık olan kritik enerji altyapımızın oranını artıracak. Bu durumu engellemek için Türkiye’nin elindeki en büyük imkan ise, Kıbrıs’ta konuşlu Türk askeri.

Litvanya'da Bir Türk İli: Trakay

Karayların, ya da diğer bir deyişle Karaim halkının, yaşadığı yer hem anayurttan hem de Osmanlı arazisinden çok uzaklarda bir Türk ili. Baltık ülkelerinden Litvanya'nın başkenti Vilnüs'e 35 km uzaklıkta 5.400 nüfuslu bir cennet köşesi olan bu diyar, Musevi olan Karay Türklerinin Litvanya'daki başkenti konumunda. Karay Türkleri, 1397-1398'de Litvan Dukası Vytautas tarafından Kırım'dan getirilmişler ve Vytautas'ın gayri resmi başkenti olan Trakay'a yerleştirilmişler. Kaynaklara göre Vytautas, 14. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiş çok kanlı bir savaştan sonra Karayların savaşçılığını çok beğenmiş ve özel muhafızı olmaları için onları Trakay kalesine yerleştirmiş.Tarih boyunca Rusya, Almanya ve Lehistan (Polonya) üçgeninde birçok sıkıntılar çeken Karaylar'ın nüfusu 18. yüzyıl başlarında bir ara 3 aileye kadar düşmesine rağmen bu uzak akrabalarımız kendilerini toplamayı başarmışlar ve her türlü badireleri atlatarak şu anda sadece Trakay da bile 300 civarınd

Türkiye-ABD Gerilimi ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği

Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında, ikili ilişkiler tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanmakta. Yakın bir zamana kadar birçok konuda anlaşabilen ve birbirlerini “stratejik ortak”, “müttefik” gibi sıfatlarla niteleyen iki ülkenin ilişkilerinin hızla bozulmasının, hatta karşılıklı başkentlerdeki vize işlemlerini durdurma noktasına gelmelerinin altında yatan birçok sebep var. Küresel sistemin hala en güçlü aktörü olan ABD ile yaşanan gerilimin, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından kısa ve uzun vadede ne anlam taşıdığının tetkiki ise, sıklıkla gözden kaçırılmakta.