Ana içeriğe atla

2015 Türkiye İlerleme Raporu’nda Enerji Faslı


Avrupa Birliği (AB) tarafından hazırlanan 2015 Türkiye İlerleme Raporu, enerji faslı açısından bir ‘gerileme’ değilse bile en azından ‘duraklama raporu’ olarak yazılmış görünüyor. Raporun, Türkiye enerji sektörüne ilişkin genel gözlemi, sektörde yakın geçmişte gerçekleştirilen atılımların durma noktasına geldiği şeklinde. Bunun en belirgin göstergesi, 2012 yılında “moderately advanced” (orta üstü gelişkin) olarak tanımlanan Türkiye’nin AB’ye enerji uyumunun, son raporda “moderately prepared” (vasat) olarak tanımlanmış olması. Tarafsız bir gözle bakıldığında ise, yapılan ağır eleştirilerin bir kısmının, Türkiye’nin yoğun bir seçim ve istikrarsızlık döneminden geçmesiyle ilgili olduğu görülebilir.

Rapor, genel olumsuz havasına karşın, Türkiye-AB arasındaki enerji diplomasisinin geldiği noktayı takdirle karşılamakta ve Mart 2015’te başlatılmış bulunan ve tedarik güvenliği, doğalgaz sektörü, enerji verimliliği ve nükleer enerji alanlarına öncelik veren “Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu” da bunun bir göstergesi olarak gösterilmekte. Buna karşın Türkiye’nin, Yunanistan’ın Meis adası yakınlarında başlatmış olduğu petrol ve gaz arama faaliyetlerinden duyulan rahatsızlık not edilmekte. Diğer taraftan, Meis gibi küçük bir konudan dahi bahseden rapor, ilginç bir şekilde, Kıbrıs ve doğu Akdeniz enerji kaynakları mücadelesinde Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a karşı olan sert tutumunu vurgulamamakta. Bu durum ise akıllara, enerji faslının açılmasını veto etmekte olan Güney Kıbrıs’a karşı, enerji faslının açılması ihtimalinin dillendirildiği Brüksel’in bir mesaj mı verdiği sorusunu getirmekte.

Enerji ithalatının Türkiye’nin cari açığı üzerindeki etkisini tekrar eden rapor, petrol fiyatlarındaki düşüşün Türkiye için bir fırsat penceresi açtığını ifade etmekte. Diğer taraftan, özelleştirmelerin yavaşlamasının, Türkiye’ye sermaye akımını yavaşlattığı belirtilerek, bu durumun Türkiye’nin genel ekonomik performansı üzerinde de etkileri olabileceği söylenmekte. Sektörün geneline ilişkin bir diğer eleştiri ise, hükümetin büyük ekonomik gruplar ile olan ilişkilerinin, piyasa bozucu etki yaratması riski. Gaz ve elektrikte maliyet temelli otomatik bir fiyat mekanizmasının hala işlemiyor olması da, siyasetin piyasa bozucu etkilerinden biri olarak değerlendirilmekte.

Enerji piyasalarına ilişkin olarak, Elektrik Piyasası Kanunu’nun nispi olumlu etkileri, gün içi piyasasının hayata geçirilmiş olması, Enerji Piyasaları İşletme A.Ş.’nin (EPİAŞ) kurulması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2015-2019 Stratejik Planı’ndaki hedefleri olumlu kabul edilmekle birlikte, raporun, Türkiye enerji piyasalarına ilişkin saptadığı asıl sorun, liberalizasyon sürecinin yavaş ilerliyor olması. Liberalizasyon konusunda, özellikle doğal gaz piyasasının istenen olgunlukta olmamasının, Türkiye’nin AB’nin enerji tedarik rotalarından birisi olması hedefine de zarar verdiği belirtilmekte. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye doğalgaz piyasasının gerekli olgunluğa behemehal ulaştırılmasının, Türkiye’nin dış ekonomik ve siyasi ilişkileri ile enerji merkezi olma hedefine doğrudan olumlu katkı yapacağı iddia edilebilir.

Bu kapsamda raporda değinilen bir diğer husus da, Türkiye’nin komşularıyla olan enterkonnekte bağlantılarını geliştirmedeki hız ve kararlılığı. Bu kısım raporda çok olumlu olarak ifade edilmekte ve bunun, enerjinin yanında, AB’nin ulaşım ve haberleşme alanlarındaki iç pazarının bütünleşmesi hedefine de katkı yapacağı belirtilmekte. Türkiye’nin çevresiyle olan enerji bağlantılarının bir parçasının da uluslararası gaz boru hatları olduğuna değinen rapor, trans-Anadolu boru hattı projesinin (TANAP) çok hızlı ilerliyor olmasından övgüyle söz etmekte fakat, Türk Akımı’nın geleceğinin belirsizliğini de not etmekte. Türk Akımı gibi büyük ve AB için de hayati önemde olan bir konudan asgari ölçülerde bahsediliyor olması, AB’nin Türk Akımı’ndan duyduğu rahatsızlığın bir yansıması gibi.

Tedarik güvenliği açısından nispeten kuvvetli bir noktada kabul edilen Türkiye’nin şu üç hususa öncelik vermesi önerilmekte: İşleyen ve rekabetçi bir doğalgaz piyasası, elektrik ve gazda şeffaf ve maliyet temelli bir tarife yapısının oluşturulması ve nükleer güvenlik ve planlama alanlarında acil ilerleme sağlanması. Şubat 2015’te yeni Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı’nın yayınlanarak 2023’te 61 GW yenilenebilir enerji kurulu gücünün hedeflenmesi, lisanssız güneş ve rüzgar santrallerinin hızla çoğalması ve doğalgaz kullanımının yaygınlaşması gibi gelişmeler AB hedefleriyle uyumlu olarak görülürken, çapraz sübvansiyonların varlığı ve enerji verimliliğine ilişkin anlamlı hiçbir gelişme gerçekleştirilmemiş olması kuvvetle eleştirilmekte. 2002 yılında 1000€/259,1 kg petrol eşdeğeri olan Türkiye enerji yoğunluğunun, 2011 yılında 1000€/252,5 seviyesine gerilediği belirtilen rapor, bu seviyeyi yetersiz bulmakta.

Genel hatlarıyla özetlemek gerekirse 2015 Türkiye İlerleme Raporu, Türkiye’yi mevcut performansının önceki dönemlerin gerisinde kaldığı için eleştirmekte. Eleştirilerin yoğunlaştığı alanlar doğalgaz piyasasının kurulamamış olması, gaz ve elektrikte hala şeffaf ve siyasetten arındırılmış bir tarife yapısının işlemiyor olması, enerji verimliliğinde hiçbir olumlu gelişmenin kaydedilmemesi, nükleer güvenlik ve planlamada atılması gereken acil adımların atılmaması olarak belirginleşmekte. Diğer taraftan, Türkiye’nin olumlu görüldüğü alanlar ise yenilenebilir enerjiye atfedilen önem, çevre ülkelerle bağlantı altyapısının hızla geliştirilmesi, TANAP gibi, enerji arz güvenliğine katkı sunacak uluslararası projelerin hızla ilerliyor olması ve EPİAŞ gibi enerji piyasası kurumlarının hayata geçirilmiş olması. Raporda eksiklik olarak görülebilecek husus ise, 31 Mart 2015 tarihli elektrik kesintisinden hiç bahsedilmiyor olması. Bütün Türkiye’yi etkileyen bu olayı, AB raportörlerinin enerji güvenliği ve elektrik sistem güvenilirliği anlamında dikkate değer görmemiş olmaları cevapsız durumda.
Aslı için: Enerji Panorama

Yorumlar

Çok Okunan | Most Read

Ege’deki Enerji Tesislerimizi Kıbrıs’taki Askerimiz Koruyor

Türkiye, denize kurulacak ilk rüzgar enerjisi santralini, Ege kıyılarının kuzey kesiminde veya Trakya’nın Karadeniz kıyılarında inşa etmeyi tasarlıyor. Bu sebeple, özellikle kuzey Ege’de yoğunlaşan enerji tesislerimizin güvenliğini tekrar gözden geçirmenin tam zamanı. Bunu gerekli kılan başka ek sebepler de var. Türkiye’nin yoğun dış politika gündemini ve askeri operasyonlarını fırsat bilen Yunanistan’ın, Ege’de mütecaviz girişimlerini sıklaştırması ve ısınan doğu Akdeniz jeopolitiği, Ankara-Atina arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen unsurlar. Ankara’nın Vaşington ve Brüksel ile ilişkilerinin bozuk olması da, Atina’nın elini güçlendiriyor. Daha fazla enerji yatırımının kuzey Ege’de toplanması ise, halihazırda Yunanistan hava kuvvetlerinin tehdidine açık olan kritik enerji altyapımızın oranını artıracak. Bu durumu engellemek için Türkiye’nin elindeki en büyük imkan ise, Kıbrıs’ta konuşlu Türk askeri.

Litvanya'da Bir Türk İli: Trakay

Karayların, ya da diğer bir deyişle Karaim halkının, yaşadığı yer hem anayurttan hem de Osmanlı arazisinden çok uzaklarda bir Türk ili. Baltık ülkelerinden Litvanya'nın başkenti Vilnüs'e 35 km uzaklıkta 5.400 nüfuslu bir cennet köşesi olan bu diyar, Musevi olan Karay Türklerinin Litvanya'daki başkenti konumunda. Karay Türkleri, 1397-1398'de Litvan Dukası Vytautas tarafından Kırım'dan getirilmişler ve Vytautas'ın gayri resmi başkenti olan Trakay'a yerleştirilmişler. Kaynaklara göre Vytautas, 14. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiş çok kanlı bir savaştan sonra Karayların savaşçılığını çok beğenmiş ve özel muhafızı olmaları için onları Trakay kalesine yerleştirmiş.Tarih boyunca Rusya, Almanya ve Lehistan (Polonya) üçgeninde birçok sıkıntılar çeken Karaylar'ın nüfusu 18. yüzyıl başlarında bir ara 3 aileye kadar düşmesine rağmen bu uzak akrabalarımız kendilerini toplamayı başarmışlar ve her türlü badireleri atlatarak şu anda sadece Trakay da bile 300 civarınd

Türkiye-ABD Gerilimi ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği

Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında, ikili ilişkiler tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanmakta. Yakın bir zamana kadar birçok konuda anlaşabilen ve birbirlerini “stratejik ortak”, “müttefik” gibi sıfatlarla niteleyen iki ülkenin ilişkilerinin hızla bozulmasının, hatta karşılıklı başkentlerdeki vize işlemlerini durdurma noktasına gelmelerinin altında yatan birçok sebep var. Küresel sistemin hala en güçlü aktörü olan ABD ile yaşanan gerilimin, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından kısa ve uzun vadede ne anlam taşıdığının tetkiki ise, sıklıkla gözden kaçırılmakta.